7 Eylül 2011 Çarşamba

EHVEN-İ ŞER

Biz, “hep”çiyiz! “Hep” dururken, “hiç”in şubelerine iltifat edemeyiz.

“Ehven-i şer”, iki kötü arasında tercih sözkonusuysa, ortada “hep”e dair bir şey yoksa, ümid yoksa, reel şartlar elvermiyorsa söz konusu olabilir.

Bu durumda da ehven-i şer, rıza değil, katlanıştır. “Ehven-i şer”rin üzerine öyle gitmeli ki, şerri azmasın.

AKP, bir başkasının değil, İbda’nın alternatifidir. Mevcut statükodan bir şube, statükonun ta kendisi ve statükonun devamı gayesinin tecelligâhı olarak İbda’nın yolunu kesmeye matuf misyonun iafacısı. AKP, “ehven-i şer” değil, “iyi”nin yolunu kesen, “iyi”nin, İbda’nın gelmemesi için emperyalizm tarafından son bir ümitle yolumuza dikilen bir engel, emperyalizmin son hamlesi. İbda, emperyalizm tarafından yoluna çıkarılan bütün engelleri teker teker berhava ettikten sonra, ellerinde kalan son taşı, AKP’yi ileri sürdüler.

Üstad, “iyi”nin yolunu kesen “ehven-i şer” için, “şerlerin en şerri” tesbitini yapmaktadır. Zira “iyi”nin yolunu kesmek, “bizzat kötü”den daha kötüdür. “İyi”nin alternatif olarak varolduğu yerde “ehven-i şer”, ehven-i şer olmaktan çıkmış, bizzat şerrin kendisi, hem de en şeddelisi oluvermiştir.

Nefs hilesi… “İyi”nin gelmesi için gerekli emek ve çabayı ortaya koymaktan kaçmak veya ne yapacağını bilmemekten tutun da riski göze alamamaya, sabır ve sebat edememeye kadar binbir türlü nefs hilesi içinde, ehven-i şer tesellisiyle “kötü”ye yanaşıveriyor, kapılıveriyor insan. “Kötü”yü, “ehven-i şer” kılıfı altında kendince meşrulaştırıveriyor.

Biz bu güne, bu hale, bu zillete, pazarlıksız Allah ve Resulü demek yerine, “ehven-i şer”lerle günümüzü geçirerek geldik. AKP ile bu işbirlikçi ve teslimiyetçi ruha mum dikildi. İdeolojik iddiası devrim olan, İbdacılık olan nicelerinin bu tuzakta debelendiğine şahit olmaktayız.

Ama işte, hedefi işaretliyor, hedefe giden yol ve vasıta bilgisini de ortaya koyuyoruz. O halde, İbda’ya cephe olma vazifesini de ifa ediyoruz demektir.

Her türlü kafa bulanıklığı ve bulandırma teşebbüsüne rağmen, hedefi, bir istikamet bilgisiyle beraber işaretliyor oluşumuz, İbda’nın bizde tezahür eden mânâsını mündemiç; ihtilâlci şuur…

İhtilâlci bir örgütün teşekkülü, karar alma, kesin tavır koyabilme ve tatbik edebilme keyfiyetine bağlı. Böyle bir karar alınması ve kesin tavır konulmaya başlanmasıyla birlikte, örgüt, kurulmuş olur. Kararı ve tavrı olmayan kalabalıklar ise, kuru kalabalık olmaktan öteye geçmez.

En kötü bir karar bile, kararsızlıktan iyidir. Kavgada hasım karşısında kararsızlık, mütereddid kalma, dayak yemeye sebep olur. Malum, ihtilali yarım yapanlar, aslında kendi mezarlarını kazmış demektir. Karşıdan gelen yumruğa, fikre, propagandaya, manipülasyona refleks halinde karşı koyamaz, tavır alamazsan, yumruğu yersin. Tavır alabilmek için, esas hasmın kim olduğu üzerinde karar vermek gerekir önce. Ki, karşıdakini dost mu, düşman mı, müttefik olarak mı ele alacağımız, siyaset ilmi hasrında, bu esas hasım tesbiti ile mümkün olur. Tali olanları esas zannedersen, değişen şartlara karşı, o şartların objektif tahliline fikrin tatbiki demek olan mücadele yerine, mücadele ediyorum zannıyla, değişen şartların farkında olmayarak veya yine nefs hilesi cümlesinden olarak, akt haline gelmiş işi aksiyon zannetmenin ruhsuzluğu içerisinde ölüyü tekmelemeyi düşmana dayak atma zannedebilir, fethedilen alanda fatihçilik oynamaya devam edersin. Bu, aynı zamanda, İbda’nnı vermiş olduğu mücadeleyi, o mücadele içinde oldu halde inkar mânâsını haiz ki, demek ki, mücadeleleri aksiyon değil, “akt”mış, taklitmiş.

Mücadelede daha ilmî olarak olsun şartların objektif tahlilini yapamayan, değişen şartların farkında olamayan, nerde kaldı ki, ayrı bir ilim ve sanat işi demek olan siyasetin, sanat cephesinden bize pay sahibi olduğunu iddia edebilsin. Böyleleri, kendi adlarına karar alamadıkları ve tavır koyamadıkları gibi, kendilerine verdirecekleri zarar bir yana, bir de dava adına ortada gezinmesinden mütevellit, vehmettirdiği şeyler saikiyle -meydan yerinde olmak bir iddiadır. Bu iddianın ortaya atılmasıyla şu veya bu şekilde bir teveccüh olur, isterse iddia sahibi, sahibi olmadığı mânânın maliki gözüksün.- iddia sahibine güvenenler ve yolun başında davaya iştirak edecek yeniler de meydan yerinde bunları gördüğü için işin ehli olarak bunları zannedecekler ki, işte böyle, emanetin ehlini kendi zanneden kolpacılar, çoluk-çocuğu dahil herkesi ateşe atıyor demektir. Vicdan!

“Yanlış yaparım!” korkusuyla veya herhangi bir saikle karar alıp tavır koyamıyorsan, meydana hiç çıkma. Veya, işi ehline ver, işin ehline meydan açanlardan ol. Dedik ya, kötü karar bile, kararsızlıktan iyidir. Söz meydanı, er meydanıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder