25 Mayıs 2011 Çarşamba

BİR MARKAMIZ OLSA HER ŞEY DÜZELİR

"Katma değerli üretim yapılsa, cari açık bu kadar olmayacak ama bunun için de planlama yanında müteşebbis ve rekabetçi tüccarlar lazım. Marka, kalite ve bir parçacık zeka."


Marka nedir?


Ne işe yarar?


Kimin işine yarar?


Nerden çıkmıştır?


Emperyalizmin tüketim toplumu gayesi ve bu yoldan kültür emperyalizmi ihracı ile olan alakası nedir?


İslamcı, ihtilalci, İbdacı bir yayın organı iddiasıyla çıkmışların markalaşmayı teklif etmesi ne manaya gelir?


Aklımıza bir zamanların "Ağır Sanayi" edebiyatı ve bu edebiyatın "komik" diye nitelenişi geliyor.


Veya, "bir şiir-roman yazılsa memleket kurtulur" tekerlemeleri...


Bizim, dünyaya teklifimiz marka mı olacak?


Dünyaya, markalarımız üzerinden mi kendimizi, fikrimizi, ideolojimizi takdim edeceğiz?


Markalaşmanın, fikir ve ideolojideki yeri nedir?


Ya "katma değerli üretim" yapma teklifi?


Bir de bunu pazarlayacak tüccar olma gereği...


Batı ahlâk ve normlarının bir uzantısı olarak katma değeri yüksek üretim sadedinde marka ve bunu pazarlayacak tüccar...


Sonra da patlat sloganı gitsin: Tek yol İslam, yaşasın İbda.


Al sana devrim, daha ne istersin?

YENİ AKİT'TEN BİR REZİLLİK DAHA


Ne o öyle, bir sürü yavşağın arasında, o yavşaklarla K'yı eşitleyecek şekilde bir takdimle, aslında K'yı harcamaya dair bu rezillik.

Gazetenin birinci sayfasındaki takdime bakarsanız da, güya K bu paçavralığa alet olacak şekilde gazetelerine özel beyan vermiş gibi bir hava.

Şöyle:

"Salih Mirzabeyoğlu, Rasim Özdenören, Atasay Müftüoğlu, Hasan Aksay, Mustafa Miyasoğlu, Mehmed Niyazi, Muzaffer Doğan ve Ahmet Atılgan Üstad'ı ve onunla ilgili anılarını Akit'e anlattı."

K'nın işi gücü yok, bu yavşaklığa alet olacak şekilde, bunlara Üstad'la ilgili anılarını anlatacak, öyle mi?

Bir iktibas yapmışlar, onu da, "remz şahsiyet" davasını, hödüklerin söyledikleriyle aynı hizada vererek, sıradanlaştırıp, harcamaya alet etmişler. Böyle gözükmektense, hiç gözükme daha iyi. Ya tam ol, ya öl... Hani, İbdacılardan biri çıkıp da mezkur paçavraya o konuşsaydı, K'nın seviyesi kaçkınlar ve hainlerle eşitlenmeseydi ya.

K'nın ismi, cismi, fikri ve resminin, tescilli fikir fahişeleriyle aynı hizaya sokulmasında kimin dahli var acaba?

24 Mayıs 2011 Salı

ÜSTAD'I ZİYARET VE KABİR ZİYARETİ ADABI

25 Mayıs 2011 Çarşamba günü, Üstad’ın davasına gönül vermiş bir grub gönüldaşla birlikte, Üstad’ın Eyüb Sultan Mezarlığı’ndaki kabrini ziyaret edeceğiz. Âlâyiş ve nümayişten uzak bir tarzda ve kabir ziyareti âdâbına riayetle gerçekleştirmeyi arzu ettiğimiz




Faaliyet gayet güzel.


Ama ne demek o, "alayiş ve nümayişten uzak bir tarzda ve kabir ziyareti âdâbına riayetle"...


Bunca zaman yapılan alayiş ve nümayişli ziyaretler, kabir ziyareti âdâbına aykırı mıydı?


Ve acaba, Üstad gibi birinin kabrni ziyaret, aksiyona vesile kılıcı bir tarzda, alayiş ve nümayişle mi olsa daha tercih edilir, yoksa  kabir ziyareti âdâbına (!) uygun olarak mı? Ne demekse artık?


Üstad'ın kendisi, gömülme adabına aykırı olarak, alayiş ve nümayişle gömülmeyi istemedi mi?


Tarihte olduğu söylenen, akıncılara ait bir anektod:


Akıncılardan biri, şehid olan gönüldaşının kabrine, böyle, alayiş ve nümayişten uzak,  kabir ziyareti âdâbına da uygun olarak diyelim artık, gider ama gittiği gibi de geri döner, belli bir mesafeden sonra bu defa alayiş ve nümayişle, atını dörtnala sürerek kabrin başına vardığı gibi atından atlar ve gür bir sesle selam verir. Hadiseye şahit olan biri, o ilk,  kabir ziyareti âdâbına uygun gidişten sonra niçin apar topar geri dönüp, bu defa alayiş ve nümayişle kabre varmasının hikmetini sorar.


Akıncı, kabrini ziyaret ettiği şehid gönüldaşının, bu süklüm-püklüm gelişi beğenmediğini ve tıpkı hayattayken olduğu gibi, alayiş ve nümayişle gelip kendisini selamlamasını istemesi üzerine geri dönüp ikinci gelişi yaptığını söyler.


Alayiş ve nümayiş bir "güç" işidir, meydan okuma işidir, risk almayı gerektirir. Risk almak istemezsin de gider ziyaretini yaparsın ama buna da "kabir ziyareti âdâbı" yakıştırmasını yapmazsın. Hem de gidişinde bile alayiş ve nümayiş isteyen, aksiyon dersi veren Üstad'ın arkasından...


Böyle, aksiyon ruhunu köreltebilecek, yanlış anlamalara prim verecek, zerre miktar imaya dahi tahammül edilebilir mi?

HAKİKATİN HATIRI DOSTUN HATIRINDAN ÜSTÜNDÜR

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, sayfa-blog, içe dönük bir eleştiri sayfası olacak.

Eleştiri, fikrin gelişimi için birebir.

Lafı fazla uzatmaya gerek yok, nerede gözümüze batan bir şey görürsek, usulünce eleştireceğiz.

Ki, söz meydanı, er meydanıdır.

Böylece, yayın organından ne isteyeceğini bilmek bahsine de bir pencere açılmış olur.

İbdacılık iddiasında olan şu kadar yayın organı, dergi, site, blog vs var. Kendi anlayışımız, iddiamızla kıyaslanması gereken...

Anonim bir durum olacağı için gerçek ismimizi kullanmadık. Ama zaten bilen biliyor. Yaptıklarımızın her zaman arkasındayız.