18 Ağustos 2011 Perşembe

Hikâye: "Ortada Müteşair Var Yandan Geç(me)"

Hikâye:
"Ortada Müteşair Var Yandan Geç(me)"
Hikâyemiz 6 bölüm ve 21 ara başlıktan oluşmaktadır.
Hikâyeyi anlatan; bilenlere bildiklerini hatırlatırken, bilenlerin bildiği hususları bilmeyenlere bildirmek suretiyle böylesine hassas bir mevzua katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Keyifli dakikalar...

Birinci Bölüm:
-I-


Bilenler bilir;
En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu; şair ruhlulara meftundur.
Şair ruhlularda olan hasletler bellidir:
Harbilik, hasbilik, delikanlılık, ahlâklılık, yiğitlik, mertlik, gözükaralık, netlik, sözün arkasında
durma... vs.

-II-
Bilenler bilir;
Eşkiya; En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu'nun takdirini kazanmış; şair ruhlu bir şairdir.
En esaslı "şiir"i de hayatıdır.
Eşkiya'nın hayatının haricinde yazdığı şiirlerini derleyip, bastığı bir şiir kitabı var mıdır?
Yoktur.
Peki Eşkiya;
İb.e Ahbes'in dölü olan Kemalistler'le İbdacılar arasında köprü olması için bugün "Ergenekoncu" diye bilinen hain tayfa tarafından görevlendirilen,
İbdacılar tarafından gerekli ikazlar yapıldıktan sonra defolup giden,
Malûm hain tayfanın işine yaramadığı için gözden çıkarılan,
Ve ahlâksızlığı, uçkura düşkünlüğü herkesçe malûm olan bir sübyancıya "abi" çekip, onu aracı kılarak G. Fuller gibi kâfirlerin de yönetim-yayın kurulu'nda olduğu T...ş Yayınları'ndan bir şiir kitabı çıkartmayı ister miydi?
Eşkiya, tıpkı En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu gibi, şair ruhlu bir şairdir.
Dolayısıyla cevap; kesinlikle hayırdır.
-III-
Bilenler bilir;
Uçkura düşkünlüğü herkesçe malûm olan bir sübyancıyla arayı iyi tutarak içinde G. Fuller gibi kâfirlerin de yönetim-yayın kurulu'nda olduğu T...ş Yayınları'ndan bir şiir kitabı çıkartmayı "başaran" "şair"in kitabında çok ilginç ilişkiler- kişiler- kurumlar- anlayışlar- denklemler vardır:
28 Şubat'ın öncesi ve devamı sürecinde her türlüğü pisliği yapan ve Ümmetin Kurtuluş Yılı'nda da Kemalistler'e erketelik vazifesini ifa etmeye çalışan namlı
ahlâksız-sübyancı bir tarafta...
Amerika'nın yörüngesine girdiği her türlü izahtan vareste olan F. Gülen'in T...ş
Yayınları öbür tarafta...
Bu yayın evinin yöneticilerinden olan Graham Fuller kafiri beri tarafta...
Ortada da;
Herkesin arslanlar gibi iş yapıp her türden riski göze aldığı bir zamanda hiçbir iş yapamama hâlini
ve ukdesini gizlemek için bir şiir kitabı çıkartarak, yapılan bütün faaliyetlerin üstünde bir yer
edindiğini zannedecek kadar hasetle maruf olan ve bu hasetliğinden dolayı sübyancıyla, kâfirle, hainlerle işbirliği yapıp "şiir" kitabı çıkartan bir "şair"...

İkinci Bölüm:

-IV-
Bilenler bilir;
Adına "şiir kitab"ı dedikleri türden bir kitabı olan "şair"; "İbdacıdır".
"Poetikası" bile vardır.
O kadar "büyük bir şair"dir.
"Şair", "Poetikası"nda; belli bazı Türk şairlerini sıralar, onlara methiyeler düzer.
Bu "şair"in sıraladığı isimler arasında; En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu var mıdır?
Yoktur.
Niçin yoktur?
Bunun iki sebebi olabilir:
"Şair", ya En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu'nu şair olarak görmemektedir.
Yahut da; En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu'nun ismini anmak suretiyle "H. Üzmez, G. Fuller ve F. Gülen"den oluşan troykayı ürkütüp, kitabın çıkmasını riske atmak istememektedir.
Bu meseleye; "şöyle bakarsak" diye bir izah getirilirse, denilen şekilde bakar ve meseleyi anlarız.

-V-
Bilenler bilir;
"Şair"in H. Üzmez, G. Fuller ve F. Gülen'lerce basılan kitabının diğer hususiyeti; kapağıdır...
"Mehdî'nin yanağında ben olacak" meâlli hâdis malûm...
Ne alâka?
Bilenler bilir; "şair"; malûm troykaca çıkartılan kitabın kapağında yanağındaki et benini (evet; bildiğiniz ve hemen her insanda olabilecek olan et beni)göstermek suretiyle inceden inceye yoklama çekmektedir.
Ama nerdeee...
"Şair"in yanağındaki et beninin mânâsını hiç kimse bilmez, "şair"in kıymetini anlamaz.
Ama H. Üzmez, G. Fuller ve F. Gülen gibiler bilir, kıymetini anlar ve bir kitap çıkartıverirler.

-VI-
Bilenler bilir;
"Sifonu çekilen(ler)" bahsi gayet nazik ve incedir.
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun "Gabi" hakkında; "Sifonu çektim" dediği söyleniyor.
Peki, her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu bunu yazıyla kayıt almış mıdır?
Hayır.
Kamuoyuna duyurmuş mudur?
Hayır.
Deklare etmiş midir?
Hayır.
Bütün bunları; ... Furkan Kadrosu'nun takdire ve örnek alınmaya şayan bir şekilde öfkelendiği Gabi'den çekindiği için mi yapmamıştır?
Tabi ki hayır.
Peki ne olmuştur?
"GABİ'LİĞİYLE MARUF OLUP GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMESİ GEREKEN BİR KUBUR FARESİ" hakkında;
"Sifonu çektim" deMİŞ.
Peki kime deMİŞ?
Bilinmiyor ama tahmin ediliyor; kuvvetle muhtemel mahremine.
Peki, her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun mahremine söylediği mahrem bir mevzu nasıl bu kadar pervasız bir şekilde fâş edilebiliyor?..
Şairlik, şair ruhluluk ve de dervişlik bunun neresinde?!.
Bu meseleye dair, "şöyle bakarsak" denilerek bir izah getirilirse, denilen şekilde bakar ve meseleyi anlamaya çalışırız.

-VII-
Bilenler bilir;
Her dem "sifonu çekilenler arasında acaba ben de var mıyım" diye sormak gerekir.
Şairlik, şair ruhluluk ve de dervişlik bunu gerektirir.

Üçüncü Bölüm:

-VIII-
Bilenler bilir;
Ama uyarmakta fayda var...
Şimdi takipçilerden/ okuyuculardan biri kalkıp;
"Eyyyy Eşkiya!
Taşların her an düşüp, ayıların her ân çıkabileceğine dair ikaz levhalarının olduğu güzide ilimizin güzide bir ilçesinden İstanbul'a inen,
Mübarek olduğunu tahmin ettiğimiz dedesinin, ninesinin, büyüklerinin duasını aldığı için olsa gerek, her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan Salih Mirzabeyoğlu'nu hem fikren ve hem de şahsen "tanıma" nasibine eren,
Bu nasibin nasip olduğunu idrak edip, ona göre iş yapması gerektiği hâlde adam yokluğunda adam yerine konulduğunu anlamayacak kadar başı dönen,
Birkaç saat mideyi doldurmamaktan ve olduğu yere çökmekten ibaret olan basit bir işin KİMin yüzü- suyu hürmetine ve ruhuna nispetle mânâ kazandığını
idrak edemediği için bir çömelmeden yola çıkarak kendine tapar hâle gelip, işi yanağındaki et benini göstermeye kadar götüren,
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun Tilki Günlüğü isimli bir eser yazdığını, o eserde de rüyaları ve düşvarîlere yer verdiğini duyunca,
"Madem O, rüyalarını ve düşvarîleri yazıyor ben de yazayım" deyip, A.-D....ş isimli bir dergide "Günlükten Seçmeler" başlığıyla birşeyler yazmak suretiyle "yanağındaki et beninin hakkını veren",
"Efsane Taraf"ın efsaneleşmeye başladığı ve işin ciddilik arzettiği dönemlerde K. Albyrk'a karşı, 80'li yıllarda çekip giden ve "şair"ce hain ilân edilen adamlarla aynı tavrı sergileyen,
Taraf'ın K. A'dan sonra ki genel yayın yönetmenine "kabadayılık" yapıp, muhatabından cevabını alınca da koşa koşa, "şair" her ne kadar öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'na gidip, kabadayılık yaptığı adamları şikayet edip, Salih Mirzabeyoğlu'ndan da "bana güvenerek mi kabadayılık yaptın" cevabını alan,
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun; "Böyle giderse devrimimizin Troçki'si olabilir" dediği kişiye, S. Mirzabeyoğlu'nun adına ve fakat S. Mirzabeyoğlu'na rağmen mektuplar yazan,
99 sürecinde ise hem Kumandan'a ve hem de TC'ye askerlik yapmaktan kaçan,
"Devrim olur, devrimden sonra da bir kahraman gibi ülkeye geri dönerim" hülyâlarıyla kaçtıktan sonra soluğu gavur ellerde alan,
H.A. tarafından bir "şey" zannedilip, çok ciddi bir tören ve kadroyla karşılanan,
Ve yine H.A. tarafından evi, yeri, yurdu... herşeyi ayarlansa da, tıpkı meccanen kahraman ve üfürükten şair Namık Kemal gibi, arabesk triplere giren,
Oraya ayak basar-basmaz "Avrupa İbda Konseyini kurmaya geldim, herkes rapor versin" gibi en az "yanağındaki et benini göstermek" kadar kof olan bir tavra giren,
Avrupa'da yaşayıp, kiliselerden, çanlardan, dekolteli hanımlardan rahatsızlığını dile getirmeyi ideolojik ve siyasi bir tavır ve dil zanneden,
Zıpladığı ve tepesine çıkmaya çalıştığı H.A'ı tanıdıkça kelimenin tam anlamıyla krize giren,
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun HERŞEYE RAĞMEN "lokomotifi iten lokomotif" dediği ve bunu da kayıt altına alıp, son 15 eserinde bir çok kez kendisine atıf yaptığı şahsı itibarsızlaştırmak için elinden geleni yapan,
"Mevzu rüya yazmaksa ben de rüya görüyorum, ben de yazar, ben de Salih Mirzabeyoğlu gibi olurum" anlayışına sahip olan biri olarak;
"Mevzu, kelimelerin etimolojilerini yazmaksa ben de yazarım, ben de H.A. gibi olurum" diyerek kelimeleri google'a yazıp, çıkan "şey"leri iştikak diye kakalamaya çalışarak "çok şairane" yazılar yazan,
Baran'ın çıkması ile birlikte, derginin idarecileri tarafından kendisine "madem yazar, madem gazeteci ve madem bu işi biliyor" denilip, arka sayfa tahsis edilen,
"Bir sokak serserisinden farksız olmayan arabesk devrimci" A.O.Z'un Yeni Nizam, Beklenen Nizam, Aylık, Kaide ve Baran dergilerindeki yazılarını ve yorumlarını ve eylemlerini gördükçe krizlerden krizlere giren ve fakat bunu sanki takdir makamındaymış onu takdir ediyor görüntüsüyle ifade eden,
Baran'ın ilk 20 sayısında "yazarlık yapan" (bilenler bilir; "yazarlık yapmak" her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nca hiç de iyi birşey değildir.),

Daha sonraki sayılarda da resmen çuvallayan ve işi arabesk, saçma sapan ve belden aşağı yorumlar yapmaya kadar vardıran,
Ergenekon meselesini bahane ederek Baran'dan tüyen,

Ardından da bir zamanlar dalga geçtiği, kendisini ve içine doğduğu cemaatini ve anlayışını "köylü, ayak takımı, ham yobaz" vs. şekillerde aşağıladığı (şahitler; şahittir.)...'nun yanında soluğu alıp, hasetlendiği kişilere karşı bildik köylüce itibarsızlaştırma faaliyetlerine orada devam eden,

Son zamanlarda da hem fikrin, hem aksiyonun, hem gazeteciliğin, hem yazarlığın, hem ahlâklılığın, hem devrimciliğin ve hem de ŞAİRliğin hakkını veren,
Bu yüzden de O'nun birçok takdirine (şahitler; şahittir.) muhatap olan ve bu vasıfları taşıdığı için de "şair"ce itibarsızlaştırılması gereken biri olarak görülen Ş.S'a salça olan şahsı açıkla lütfen."
deyip, ısrarda bulunmayın.
Zira; Eşkiya bu; öyle üfürükten değil, gerçekten şair ruhlu bir şairdir ve sıralanan vasıflara uyan dünyadaki tek varlığın ismini vermez.

Dördüncü Bölüm:

-IX-

Bilenler bilir;
Hayatından ve yaptıklarından da anlaşılacağı üzere "şair", mana olarak dişi/münfaildir.
Ve bütün dişi/ münfailler gibi tesire açıktır.
"-sal"lı,"-sel"li kelimeler, devrik cümleler, hatta o üslûp bile kendine ait değildir.
Beşinci sınıf bir BekçiMurtaza mukallitliği vardır.

-X-
Bilenler bilir;
BekçiMurtaza da bilmelidir:
Etkisinden kurtulamadığı, etkisinden kurtulamadığı için ona benzemeye çalıştığı herkesi itibarsızlaştırmaya kalkan ve bütün hayatı bundan ibaret olan "şair"in sırf etkinde kaldığı için sana salça olması yakındır.
"Bir nick'in BİLE etkisinde kalacak kadar dişi/ münfail olan bir "şair", bana salça olup, beni itibarsızlaşmaya kalksa ne olur ki... O ve ona değer verenler yok hükmündedir" diyebilirsin.
Haklısın.

-XI-
Bilenler bilir;
E....ç T.....n da bilmelidir:
İşi yumuşağa çekme çabaları-nız nafile!..
"Eden bulur."
Daha da bulacaksın-ız!..
Ama ağlamayacaksın-ız!..
Tarihte hangi hesap açık kalmıştır ki?!.

-XII-
Bilenler bilir;
Normal şartlarda "şair" hiç bu kadar yürekli değildir.
Yani, etiyle, kemiğiyle, ismiyle, cismiyle, o kadar lâf söyleyip kâh kapalı kapılar ardında, kâh "nick" hüviyetiyle itibarsızlaştırmaya kalktığı ve birçoğuyla şahsen de tanıştığı, görüştüğü (Şkr Sk, Sdttn Ustsmnğlu, Kzm Albyrk, Al Osmn Zr, Tyyr Trcn, Bki Aytmz, Hsn Kpr, Ummn Şhnr, Ümt Elnü, Snmi Orhn, Hyrttn Sykn, Grsl Avc, Glçn Şnl, Hkk Açkln, Fzl Dygn, Mhmt Şhn, Mstf Fşngci vd.) şahısların karşısına geçip, tek bir şey diyememiştir.
Diyemez de.
Şahitler; şahittir.
Bir kere demiştir, cevabını alınca soluğu, her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun yanında almış, şikayet gitmiştir.
Peki En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu'nu bile şair kabul etmeyecek kadar "yüce" makamlarda durduğunu zanneden "şair"i bu kadar pervasızlığa iten "neden neden neden"dir?
Bunun birkaç sebebi olabilir:

1- Ya; devrime inanmıyor, devrimin olmayacağını düşünüyor, devrim olmayacağı için de aklının ucundan "buralar"a gelmek hiç mi hiç geçmiyor.
Böyle düşünülüyorsa; "şair" öyle kabul etmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nu savunma kılıflı işler yapmaktır ki bu, Telegram'da azdırıcı bir etkisi olan "Gabi"liğiyle maruf bir kubur faresine prim vermek kadar büyük bir yanlıştır.

2- Yahut; devrime inanıyor, devrimin olacağını düşünüyor ama "oralar"ın tadına vardı ve "buralar"ı defterden sildi, gelmek istemiyor.
Böyle düşünülüyorsa; dünyanın ne kadar küçük olduğu, "buralar"dan "oralar"a gelmenin sadece birkaç saat süreceği bilinmiyor, hesap edilmiyor demektir ki; bu da bir nevi "Gabi"liktir.

3- Veya; devrime inanıyor, devrimin olacağını düşünüyor ama her ne kadar kendisi öyle kabul etmese de En Büyük Türk Şairi olan Salih Mirzabeyoğlu'nun kendisini "oralar"da görevlendireceğini falan zannediyor.
Böyle düşünülüyorsa; "sifonu çekilenler arasında olmadığı ne malûm" sorusunu yinelemek gerekir.

4- Veyahut da; devrime inanıyor, devrimin olacağını düşünüyor, "oralar"dan "buralar"a gelmeyi istiyor ve tersine mucize kabilinden tutturulan üslubun ve kullanılan uydurukça kelimelerin kendini ele vermeyeceğini, "o sen misin" denilince, "hayır canım ne alakası var, ben yazı- çizi işlerine ara verdim, bloğumda bile yazı yazmıyorum, kaldı ki forumlarda, ne işim olur, ben o sıralar çalışıyor, şiir falan yazıyordum" deyip, kurtulacağını düşünüyordur.
Böyle düşünülüyorsa; hiç kimse özellikle de aslanlar bu numarayı yemez ve; "ne kadar kamufle edersen et, ne dilden konuşursan konuş, hangi kılığa girersen gir, köylülüğün, taşralılığın paçalarından akıyor" der, ardından da; "aç bakayım ağzını; muz yiyip, şarap içmiş misin, ağzın kokuyor mu" diyerek gereğini yaparlar.


Beşinci Bölüm:
-XIII-


Bilenler bilir;
Herşeyin herşeyle alâkası vardır.
Bu çerçevede bir gazete haberi:
"İsviçre'li bilimadamları ikaz etti:
Muz ve şarabı aynı ânda tüketmek özellikle yaz aylarında tehlikelidir.
Ülkelerinde muz ve şarabın aynı anda içilmesi türünden görgüsüzlüklerin nadir de olsa yaşandığını belirten İsviçreli bilimadamları yaptıkları açıklamada;
'Muz ve şarap aynı ânda tüketilirse bu, beyin ifsadına yol açar.
Beyin ifsad olunca da; tıpkı meşhur fıkrada geçen türde semptomlar belirir.
Bunun tedavisi yoktur.
O yüzden İsviçre'de yaşayan ve kendisini "mülteci" olarak adlandıran görgüsüzler lütfen muz yiyip şarap içmesin.' dedi."

-XIV-
Bilenler bilir;
Herşeyin herşeyle alâkalı olduğu bir âlemde yaşıyoruz.
Bu çerçevede bir fıkra:
Ayı ormanda gezerken bakmış ki ağacın tepesinde maymun oturuyor...
Ayı; "Ne yapıyorsun maymun kardeş" demiş...
Maymun;
"Ne yapayım ayı kardeş...
Ağaçta oturuyorum.
Muz yiyorum.
Şarap içiyorum.
Aşağıya iniyorum.
Aslanı düzüyor, sonra da yukarı çıkıyorum" demiş.
Aynı yerden biraz sonra tilki geçmiş...
Tilki; "ne yapıyorsun maymun kardeş" demiş...
Maymun;
"Ne yapayım tilki kardeş...
Ağaçta oturuyorum.
Muz yiyorum.
Şarap içiyorum.
Aşağıya iniyorum.
Aslanı düzüyor, sonra da yukarı çıkıyorum" demiş.
Tilkiden sonra fil geçmiş...
Fil; "ne yapıyorsun maymun kardeş" demiş...
Maymun;
"Ne yapayım fil kardeş...
Ağaçta oturuyorum.
Muz yiyorum.
Şarap içiyorum.
Aşağıya iniyorum.
Aslanı düzüyor, sonra da yukarı çıkıyorum" demiş...
Filden sonra bir sürü hayvan geçmiş. Hepsi maymuna hâl-hatır sormuş... Maymun hepsine de aynı
cevabı vermiş.
Maymunun söyledikleri aslanın kulağına gitmiş...
Aslan, maymunun olduğu yere gidip; "ne yapıyorsun maymun kardeş" demiş.
Maymun;
"Ne yapayım aslan kardeş...
Ağaçta oturuyorum.
Muz yiyorum.
Şarap içiyorum.
Aşağıya iniyorum.
...ık ....ık konuşuyor sonra da yukarı çıkıyorum" demiş.

Altıncı Bölüm:
-XV-

Bilenler bilir;
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu; böyle “şair”lere “müteşair” der ve imha edilmesi gereken
olarak işaretler.

-XVI-
Bilenler bilir;
Bilinenler bilinir, ardından kayda alınır ve daha sonra gereken yapılır.

-XVII-
Bilenler bilir;
İbdacıların güzel bir sloganı vardır:
"Bekle beni beklemediğin her yerde."

-XVIII-
Hikâye anlatıcısı cümlesini tamamlarken, dışarıdaki oyun oynayan çocukların hep bir ağızdan söyledikleri şarkı sesi gelir:
"Ortada kuyu var yandan geeçç... Ortada kuyu var yandan geeçç... Ortada kuyu var yandan geeçç..."

-XIX-
Bilenler bilir ki;
Çocukların söylediği oyun şarkısına itibar etmeyip ortada kuyu/b.k varsa yandan geçip gitmemek gerekir.
En azından üzerine toprak atmak gerekir.
Hakkaniyet bunu gerektirir.
Zira;
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun Kusto Lûgatı'nda "toprak"; aynı zamanda "hak"tır.
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun Kusto Lûgatı'nda "hak"; aynı zamanda "ölüm"dür.
Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun Kusto Lûgatı'nda "şair"; aynı zamanda "yalancı"dır.
Mevzu galiba anlaşıldı:
(....)
"Şair=Yalancı"ysa,
"Hak=Toprak"sa,
(...)

-XX-

Her ne kadar "şair" öyle görmese de En Büyük Türk Şairi olan, Salih Mirzabeyoğlu'nun sözünü hatırlayalım:
"Vehmettiren utansın."

"Şair", utandı mı?

"Şair", utansaydı, bunları konuşuyor olmazdık.

Peki "şair" utanır mı?

"Şöyle bakarsak"; "İhtimaller alemi sonsuz" ve "Çıkmadık candan ümit kesilmez"dir.

"Böyle bakarsak"; "Bir adam yedisinde ne ise yetmişinde de odur"dur.

Misal: Telegram'daki menfi rolünden dolayı kubur faresine denk bir muameleye lâyık olan "Gabi".
Bilenler bilir;
Gabi; 7'sinde de, 17'sinde de, 27'sinde de, 37'sinde de, 47'sinde de, 57'sinde de "Gabi"ydi.

Başka bir misal: En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu gibi, şair ruhlu bir şair olan "Eşkiya".
Bilenler bilir;

"Eşkiya"; 7'sinde de, 17'sinde de, 27'sinde de, 37'sinde de "Eşkiya"ydı. Ve inşallah 47'sinde de, 57'sinde de "Eşkiya" olur.

Son misâl: En Büyük Türk Şairi Salih Mirzabeyoğlu'nu bile şair kabul etmeyecek kadar "yüce" makamlarda durduğunu zanneden, bu yüzden de şairliği tırnak içinde olan "şair".

Bilenler bilir;
"Şair"; 7'sinde de, 17'sinde de, 27'sinde de, 37'sinde de "şair"di ama inşallah 47'sinde de, 57'sinde de "şair" olmaz.

Dua:
Allah şu mübarek günlerin hatırına bizi istikametten ayırmasın.
Allah şu mübarek günlerin hatırına bizi bütün amelleri kemiren hasetlik hastalığına düşürmesin.
Allah şu mübarek günlerin hatırına bizi zerre miktarı olması hâlinde cennetten alıkoyan kibirden emin ve muhafaza buyursun.

İmza:
"Seçilmiş Carduelis" Avcısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder